Küçük bir çocukken arada kalışlarımız , iki keyifli
oyundan hangisini seçeceğimize karar veremeyişimizdi. Ağaca çıkıp elma mı
toplasak, yakan top mu oynasak. Saklambaç da süper fikir, çimlerde yuvarlanmak
da. Gerçi bu seçeneklerin günümüz çocuklarına ait olmadığı, yaşımın
gerçekliğini su yüzüne çıkardı ama olsun. Büyümeyi istemesek de çaresizce
kabullendik gerçeği. Karşı koymalarımız ters tepti. Ders çalışmayı oyun
oynamaya tercih etmek zorunda bırakıldık hep. Seçimlerimizin ne olması
gerektiğini ailelerimiz öğretmenlerimiz belirledi. İçimiz isyan etse de
kabullendik ve boyun eğdik.
Bazı durumlarda kendimizi hiçe sayıp, ait
olduğumuz grup , kişi, millet için ölümü göze alırız. Bazense tam tersi, kendi
değerlerimiz ile içinde yaşadığımız toplumun değerleri arasındaki zıtlıklar,
bize çok acı verir. İstemesek de seçim yapmak zorunda kalırız.
Doğru
bildiğim değerler mi? Mecbur uymak zorunda olduklarım mi? İnandığım fikri
savunmak mı? Yaptırım gücü acımasız olan erk’e boyun eğmek mi? İnançlarım
uğruna ölümü göze almak mı? Vaz geçmek, çoğunluğa uymak, yolun yolcusu olmak
mi?, Bildiğim, doğduğum, alıştığım her şeyi bırakıp, yeni bir yerde yeniden kök salmaya çalışmak
mı? Ben gibi düşünenlerin çoğunlukta olduğu, ama tamamen yabancı, alışmadığım
bir grubun üyesi olmaya çalışmak mı?
Hayatımızda bu denli zor seçimlerle karşı
karşıya kaldığımızda, kararımız ne olursa olsun, beden ve ruh sağlığımızı
kaybetmeden vermeliyiz. Bize, kendi iç sesimizi duyurmayı sağlayan bir uzman,
karar verme sürecimizi hızlandırır. Elbette bu seçimler çok zor ve her iki
durum da çok risklidir . Risk o kadar büyüktür ki, ormanını kendi tercihi ile
terk eden ağacın, kaygılı iç sesi gibidir: “Sanki etrafımda heybetli dalları
ile göğe yükselmiş güneşi kucaklamış, kökleriyle toprak ananın, tüm sularını
hırçınca emen, asırlık çınarlar arasında, cılız gövdesi ile güneşe ve
kökleriyle suya ulaşmaya çalışan gölgede kalmış ağaç gibiyim. Bu ormanda
gözlerimi açmışım, kaç bahar, kaç kış atlatmışım. Çok zorda olsa köklenmişim.
Belki de hayatımın en zor arada kalışı bu. Biliyorum ki burada kalsam, içimdeki
kurt sonumu getirecek. Köklerimi kessem, taşısam gövdemi hiç bilmediğim
ormanlara, yeşerebilir miyim bir daha. Büyür mü gövdem, ulaşır mı dallarım
güneşe. Hey hat! kaldık mı arafta…”
Seçimlerimiz ne olursa
olsun, “en kötü karar kararsızlıktan iyidir”, deyip yaşamın uzun ve zorlu
yolculuğunu tecrübe etmeye devam etmeliyiz.
Uzm.
Psikolog Dilek KILIÇ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder