İKİ ARADA BİR DEREDE KALMAK


            Küçük bir çocukken arada kalışlarımız , iki keyifli oyundan hangisini seçeceğimize karar veremeyişimizdi. Ağaca çıkıp elma mı toplasak, yakan top mu oynasak. Saklambaç da süper fikir, çimlerde yuvarlanmak da. Gerçi bu seçeneklerin günümüz çocuklarına ait olmadığı, yaşımın gerçekliğini su yüzüne çıkardı ama olsun. Büyümeyi istemesek de çaresizce kabullendik gerçeği. Karşı koymalarımız ters tepti. Ders çalışmayı oyun oynamaya tercih etmek zorunda bırakıldık hep. Seçimlerimizin ne olması gerektiğini ailelerimiz öğretmenlerimiz belirledi. İçimiz isyan etse de kabullendik ve boyun eğdik.

              Büyüdükçe isteklerimiz değiştirmeye başladı. Seçimlerimizi artık yalnızca bireysel ihtiyaçlarımız belirlemiyordu. İçinde yaşadığımız toplum da buna yön veriyordu.  Hep “Ben” kimliğimizle ilgilenirken, şimdi “Biz” kavramı ile tanıştık. Sosyal bir varlıktır olan insanın en temel korkusu yalnızlıktır. Bu sebeple aidiyet ihtiyacı, fizyolojik ve güvenlik ihtiyacından hemen sonra gelir. Biz kavramı ile İnsan; ailesinin, mahallesinin, tuttuğu takımının, hemşerilerinin arkadaşlarının ayrılmaz bir parçası olur.
 Bazı durumlarda kendimizi hiçe sayıp, ait olduğumuz grup , kişi, millet için ölümü göze alırız. Bazense tam tersi, kendi değerlerimiz ile içinde yaşadığımız toplumun değerleri arasındaki zıtlıklar, bize çok acı verir. İstemesek de seçim yapmak zorunda kalırız.
            Doğru bildiğim değerler mi? Mecbur uymak zorunda olduklarım mi? İnandığım fikri savunmak mı? Yaptırım gücü acımasız olan erk’e boyun eğmek mi? İnançlarım uğruna ölümü göze almak mı? Vaz geçmek, çoğunluğa uymak, yolun yolcusu olmak mi?, Bildiğim, doğduğum, alıştığım her şeyi bırakıp,  yeni bir yerde yeniden kök salmaya çalışmak mı? Ben gibi düşünenlerin çoğunlukta olduğu, ama tamamen yabancı, alışmadığım bir grubun üyesi olmaya çalışmak mı?
 Hayatımızda bu denli zor seçimlerle karşı karşıya kaldığımızda, kararımız ne olursa olsun, beden ve ruh sağlığımızı kaybetmeden vermeliyiz. Bize, kendi iç sesimizi duyurmayı sağlayan bir uzman, karar verme sürecimizi hızlandırır. Elbette bu seçimler çok zor ve her iki durum da çok risklidir . Risk o kadar büyüktür ki, ormanını kendi tercihi ile terk eden ağacın, kaygılı iç sesi gibidir: “Sanki etrafımda heybetli dalları ile göğe yükselmiş güneşi kucaklamış, kökleriyle toprak ananın, tüm sularını hırçınca emen, asırlık çınarlar arasında, cılız gövdesi ile güneşe ve kökleriyle suya ulaşmaya çalışan gölgede kalmış ağaç gibiyim. Bu ormanda gözlerimi açmışım, kaç bahar, kaç kış atlatmışım. Çok zorda olsa köklenmişim. Belki de hayatımın en zor arada kalışı bu. Biliyorum ki burada kalsam, içimdeki kurt sonumu getirecek. Köklerimi kessem, taşısam gövdemi hiç bilmediğim ormanlara, yeşerebilir miyim bir daha. Büyür mü gövdem, ulaşır mı dallarım güneşe. Hey hat! kaldık mı arafta…”
Seçimlerimiz ne olursa olsun, “en kötü karar kararsızlıktan iyidir”, deyip yaşamın uzun ve zorlu yolculuğunu tecrübe etmeye devam etmeliyiz.
                                                                          
         Uzm. Psikolog Dilek KILIÇ


Hiç yorum yok: