OLANA KADAR, OLMAYANA KADER...

Piyango alırsın hep kaybedersin. Lades tutuşursun yine kaybedersin. İddia oynamadan olduğu gibi kabul edeyim dersin, yine kaybedersin. Mesele ne olasılıklarda ne olasılıksızlıkta kabul etsek de etmesek de ‘kader’ diye bir gerçek var. Bu gerçek bazen o kadar sert çarpıyor ki insana; 120 ile giderken denize uçmak gibi. Kurtulmak için bir ton çaba sarf edersin her seferinde ve enkazdan çıktığında, tamam artık bu bana ders olsun dersin. Oluyor mu peki? Sanırım bir çoğumuz, geç öğrenebilen kötü birer öğrenciyiz.

Her denemenin bir öncekinden bağımsız sonucu olması bilimsel bir gerçekliktir. Bir zarı kaç kez atarsan at, her birinde altı gelme olsılığı altıda birdir. Peki neden bazen, onlarca kez denesek de hep gele atışımız?. Madem olasılık hep aynı, neden gelmez hiç altı. Buna koca bir tesadüf diyoruz oyunlarda. Ya hayatta? Hayattakine de ‘kader’. Sadece Kader deyip rahatlamaya çalışıyoruz. Bir taraftan kemirse de bazı düşünceler beynimizi, görmezden gelip kader diyoruz işte. Kulak tıkamak istiyoruz rahatsız edici düşüncelere; Gerçekten denedim mi? Çabaladım mı yeterince? İstedim mi olmasını yeteri kadar? Özendim mi, oldurmaya çalıştım mı hak ettiği kadar? Diledim mi kalbimin en derinliklerinden? Acaba bu şüpheler hayattaki attığımız zarın altı gelmesini etkileyebilir mi? Yoksa kaderimiz de zar oyunumu?

Kader ile tesadüf arasında fark olmalı, hatta muhakkak olmalı. Yoksa kişi kendine öz eleştiri niye getirsin ki. Madem fırsatı değerlendiremedik ve bitti, son yine istenilmeyen son. Suçla kaderi olsun bitsin. Suçla de ki; doğru zaman değildi. Doğru ortam değildi, olması gereken şartlar doğru değildi vb… Bu kadar basit ise gerçek. Tecrübe kelimesinin anlamı saçmalık olmaz mıydı. Ya da öğrenimler tecrübe edilen yaşanmışlıkların anlamı ne olacaktı? Gerçekten kader dediğimiz tüm olumsuz sonlardan, bir şeyler öğrenmedik mi?

Her son bir döngünün tamamlanmasıdır aslında. İçinden o kadar veri toplamıştır ki beynimiz bunu tecrübe hanesine usul usul yazmıştır biz farkında olmadan. Bunu korkularımızda fark ederiz. Yeni başlangıçlara hep ürkek yaklaşmalarımızda fazlasıyla hissederiz. Yinede cesur yanımız ağır basar, bir kez daha deneriz, tüm geçmiş döngülerimizden bağımsız olarak özgürce… İşte koca bir yanılgı tam da burada çıkar. Her yeni başlangıcımız bir öncekilerden bağımsız değildir ki, zar oyununda olduğu gibi.

Geçmişin korkularını yüreğimizde hissederken, sonlara dair olumsuz yaşanmışlıklar tecrübe hanemizdeyken, tüm bunlar, yüzümüzdeki çizgilerle her aynaya baktığımızda bize apaçık yansıyorken… Nasıl korkusuzca hadi bir kez daha bağımsızca deneyelim der insan?

Der aslında. Kişi karşısındaki yeni başlangıcı, son şansı olduğuna inanacak kadar değerli bulursa. Başlangıç da, yani zar da, gerçekten o değerdeyse ve gelmek isterse… İşte o zaman, kader bu denemede sana ‘altı’yı verir. Gele atışların son bulur. Hedefe ulaşmanın huzur ve mutluluğunu, güneşi bile kıskandıran koca bir gülümsemeyle yansıtırsın, tüm evrene…

1 yorum:

AcaR dedi ki...

niye kimse yorum yazmamıs şaşırdım acaba okumayamı üşenilmiş yoksa benim ilk yorumu yazacak olmam bir tesadüfmü? yoksa yazılmış ve oynanması gereken bir sahnemi? ben çok etkilendim doğrusu